Amaç ve İdeoloji

Amaç, cumhuriyetçilik, halkçılık, devletçilik / kamuculuk, laiklik, milliyetçilik / ulusçuluk, devrimcilik, sosyal demokrasi ve demokratik solculuk ilkelerinin bir bütün olarak yaşama geçmesi, bu ilkeler ve ideoloji doğrultusunda, ekonomi, tarım, hayvancılık, sanayi, teknoloji, enerji, doğal kaynaklar, çevre, doğa, turizm, ulaşım, iletişim, güvenlik, dış politika, göç, siyaset, hukuk, yargı, adalet, laiklik, sağlık, eğitim, kültür, sanat, bilim alanlarda somut projelerin geliştirilmesi ve parti içi demokrasinin tesis edilmesidir

CHP İlke ve Demokrasi Hareketi’nin amacı, Cumhuriyet Halk Partisi’nde CHP’nin tarihsel ve kurumsal kimliğine ve ilkelerine sahip çıkılması ve parti içi demokrasinin tesis edilmesidir.

Bu çerçevede, Kurultay tarafından onaylanan CHP Parti Programı’ndaki ve CHP Parti Tüzüğü’ndeki cumhuriyetçilik, halkçılık, devletçilik/kamuculuk, laiklik, milliyetçilik/ulusçuluk, devrimcilik, sosyal demokrasi ve demokratik solculuk ilkelerinin bir bütün olarak söylem ve eylem temelinde yaşama geçmesi, bu ilkeler doğrultusunda, ekonomi, tarım, sanayi, teknoloji, çevre, doğa, turizm, ulaşım, iletişim, güvenlik, dış politika, göç, siyaset, hukuk, yargı, adalet, laiklik, sağlık, eğitim, kültür, sanat, bilim alanlarında somut projelerin geliştirilmesidir.

Cumhuriyetçilik, halkın egemenliğine dayalı yönetim biçimini savunan ilkedir.

Halkçılık, ayrıcalıklı bir sınıfın değil, halkın ve toplumun bütünü için siyasi mücadele verilmesini savunan ilkedir.

Devletçilik, özel sektörü ortadan kaldırmamakla birlikte, özel sektörü her alanda dengeleyen güçlü bir devlet ve kamu sektörünün oluşturulmasını ve karma ekonomik modeli savunan bir ilkedir.

Laiklik, dinin, devlet, siyaset, hukuk, eğitim işlerine müdahale etmemesini ve karışmamasını, devletin de bu koşulla, dindar vatandaşın dini inanç ve ibadet özgürlüğünü, dinsiz vatandaşın dünya görüşünü ve yaşam tarzını güvence altına almasını savunan bir ilkedir.

Milliyetçilik, bir millet/ulus bilincinin geliştirilmesini, ortak sınırlar içinde yaşayan bir toplumun, bir dinin, mezhebin ve etnik kimliğin değil, anayasa ve vatandaşlık bilincinin etrafında bütünleşmesini savunan bir ilkedir.

Devrimcilik, doğada ve toplumda her şeyin sürekli bir değişim ve dönüşüm halinde olduğunu, muhafazakarlığa karşı mücadele edilmesi gerektiğini savunan bir ilkedir.

Monarşinin anti-tezi cumhuriyetçilik, oligarşinin anti-tezi halkçılık, serbest piyasacılığın ve özelleştirmeciliğin anti-tezi devletçilik/kamuculuk, teokrasinin anti-tezi laiklik, ümmetçiliğin anti-tezi milliyetçilik/ulusçuluk, statükoculuğun anti-tezi devrimciliktir.

“Altı ok” olarak da bilinen ve CHP’nin kurucusu ve ilk Genel Başkanı Mustafa Kemal Atatürk’ün döneminde Kurultay tarafından kabul edilen cumhuriyetçilik, halkçılık, devletçilik/kamuculuk, laiklik, milliyetçilik/ulusçuluk, devrimcilik ilkeleri, aynı zamanda aydınlanma devrimlerinin temel ilkeleridir.

AKP’nin 21. yüzyılda gerçekleştirdiği monarşik, oligarşik, kapitalist, teokratik, ümmetçi, statükocu karşı devrim sürecinde, bu ilkelerin hala geçerliliğini ve güncelliğini koruduğu ve Türkiye Cumhuriyeti’nin uygarlık yolunda ilerlemesi için zorunlu bir gereklilik olduğu açıktır.

Sosyal demokrasi ve demokratik solculuk, kapitalizmin yol açtığı ekonomik ve sosyal adaletsizlikleri azami bir seviyede bertaraf etmek için geliştirilen kavramlardır. Sosyal demokrasi ve demokratik solculuk, ekonomik ve sosyal adaletin azami düzeyde sağlanması gerektiğini ve karma ekonomik modeli savunan ilkedir.

CHP 1970’lerde ve 1990’larda bu ilkeleri de, “altı oku” tamamlayan ilkeler olarak, Kurultay kararıyla kabul etmiştir. Bu ilkeler, Atatürk döneminde kabul edilen halkçılık ve devletçilik/kamuculuk ilkeleriyle ve karma ekonomik model ile örtüşmektedir.

***

“CHP, onurlu bir geçmişe sahiptir. CHP, kuruluşundan itibaren devrimci bir parti olmuştur. CHP’nin gerçekleştirdiği aydınlanma devrimleri, Türkiye Cumhuriyeti’nin temellerini oluşturmaktadır. CHP, bir yandan, monarşik, oligarşik, teokratik karşı-devrimci süreci bertaraf edecek, bir taraftan da aydınlanma devrimlerini, 21. yüzyılın koşullarını da dikkate alarak, daha da ileri bir noktaya taşıyacak, en büyük güçtür.”

Cumhuriyet Halk Partisi, emperyalizme karşı mücadeleden ve “Kurtuluş Savaşı” olarak da bilinen Türkiye’nin bağımsızlık savaşından, Kuva-yi Milliye ile Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin bir uzantısı olarak doğmuştur.

Cumhuriyet Halk Partisi, 1920’li ve 1930’lu yıllarda, kurucusu ve ilk Genel Başkanı Mustafa Kemal Atatürk’ün öncülüğünde, genelde demokrasinin ve özelde sosyal demokrasinin altyapısını oluşturan devrimlere imza atmış; dinin, devlet, siyaset, hukuk, eğitim işlerine müdahale etmesini engellemiş; laiklik ilkesini Türkiye Cumhuriyeti’nin temel ilkelerinden birisi haline getirmiş; hilafeti ve saltanatı/padişahlığı kaldırmış; kadınlara seçme ve seçilme hakkı getirmiş; kadınların örtünme zorunluluğunu kaldırmış; kadınların eğitim ve çalışma yaşamında yer almalarını sağlamış; kadına ve erkeğe hukuk önünde eşit hakları tanımış; okuma yazma oranının artmasını sağlamış;  laik bilimsel eğitim modelini tüm vatandaşlar için olanaklı kılmış; bilim, felsefe ve sanat alanlarında açılımların gerçekleşmesini ve modern üniversitelerin kurulmasını sağlamış; özel sektörün oluşmasını teşvik etmekle birlikte, güçlü bir kamu sektörü yaratarak, yatırımları ve hizmetleri serbest piyasa ekonomisine terk etmemiş; elitist, monarşik, emperyalist ve teokratik bir imparatorluğu, halkçı, barışçı ve laik bir cumhuriyete dönüştürmüş; cumhuriyetçilik, devletçilik/kamuculuk, halkçılık, laiklik, milliyetçilik/ulusçuluk, devrimcilik ilkelerini benimseyerek, Türkiye’nin ileri uygarlık yolundaki ilk adımlarını atmasını sağlamıştır.

1920 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin kurulması; 1922 yılında saltanatın/padişahlığın kaldırılması; 1923 yılında cumhuriyetin kurulması; 1924 yılında Öğretim Birliği yasasının kabul edilmesi ve hilafetin kaldırılması; 1926 yılında Medeni Kanun’un kabul edilmesi; 1928 yılında İslam’ın devlet dini olmaktan çıkarak vatandaşın özgür iradesine bırakılması; 1934 yılında kadınların seçme ve seçilme hakkını kazanması; 1937 yılında laikliğin anayasa maddesi haline gelmesi, CHP’nin ve onun öncülü olan Anadolu ve Rumeli Müdafai Hukuk Cemiyeti’nin aydınlanma devrimleri arasında sayılabilir.

Cumhuriyet Halk Partisi daha sonra, Genel Başkan İsmet İnönü’nün öncülüğünde, partinin devrimci ruhunu yaşatmaya devam etmiş; 1940 yılında Köy Enstitüleri’ni kurmuş; 1946 yılında çok partili parlamenter sisteme geçilmesini sağlamış; 1957 seçimlerinde, %41 oy oranıyla, çok partili sisteme geçildikten sonraki en yüksek oy oranlarından birisini almış; 1959 yılında Kurultay’da kabul ettiği “İlk Hedefler Beyannamesi” ile temel hak ve özgürlüklerin, düşünce ve basın özgürlüğünün, örgütlenme özgürlüğünün, sosyal, sendikal ve ekonomik hakların güvence altına alınması doğrultusunda önemli adımlar atmış; bu ilkeler Türkiye’nin en demokratik anayasası olarak kabul edilen 1961 anayasasına yansımış; 1965 yılında da İnönü, CHP’nin “ortanın solunda” durduğunu açıklamıştır.

1970’li yıllarda Cumhuriyet Halk Partisi, Bülent Ecevit’in öncülüğünde, bir yandan cumhuriyetçilik, halkçılık, devletçilik/kamuculuk, laiklik, milliyetçilik/ulusçuluk, devrimcilik ilkelerini korumuş, bir yandan da “ortanın solu” kavramını demokratik sol ve sosyal demokrat ilkeler ve politikalar bağlamında somut bir hale getirmiş, devrimci ruhunu bu dönemde de sürdürmüş, eşitlik, özgürlük, dayanışma, üretim, paylaşım ve emek eksenli bir politika ortaya atmış, sosyal ve ekonomik adaletin sağlanmasını, mevcut düzenin değiştirilerek adil bir düzene geçilmesini, emeğin karşılığının alınmasını, sömürünün ortadan kalkmasını temel bir hedef olarak ortaya koymuştur.

Söz konusu ilkeler ve buna uygun politikalar partinin 1976 Kurultayı’nda Parti Programı’na konmuş, CHP aynı yıl, dünyanın en büyük küresel sol örgütlenmesi olan Sosyalist Enternasyonel’e üye olmuştur. CHP halen bu örgütün Türkiye’deki tek asil üyesidir.

CHP’nin sol ideolojisi, “Bu Düzen Değişmeli”, “Ne Ezen Ne Ezilen, Hakça Bir Düzen”, “Toprak İşleyenin, Su Kullananın” gibi söylemlerle Türkiye’nin siyasi tarihine geçmiş, CHP 1970’lerde gerçekleşen iki genel seçimden de birinci parti olarak çıkmayı başarmış, 1973 seçimlerinde %33, 1977 seçimlerinde %41 oranında oy almıştır.

12 Eylül 1980 askeri darbesiyle Cumhuriyet Halk Partisi kapatılmış, CHP kadroları farklı partilere dağılmıştır. Önce Halkçı Parti (HP) ve Sosyal Demokrasi Partisi (SODEP) kurulmuş, HP Genel Başkanı Aydın Güven Gürkan ve SODEP Genel Başkanı Erdal İnönü iki partinin birleşmesi konusunda anlaşmış, 1985’de İnönü’nün liderliğinde Sosyal Demokrat Halkçı Parti (SHP) kurulmuştur. Aynı yıl hemen arkasından Bülent Ecevit de Demokratik Sol Parti’yi (DSP) kurmuştur. Böylece merkez sol ikiye bölünmüş, ancak buna rağmen 1989 yılında Sosyal Demokrat Halkçı Parti, İnönü liderliğinde, yerel seçimlerde %28 oyla birinci parti çıkmıştır.

1992 yılı CHP açısından tarihi bir dönüm noktası olmuş, Cumhuriyet Halk Partisi, Deniz Baykal’ın öncülüğünde, 12 yıl aradan sonra yeniden açılmış, SHP de 1995’te CHP’ye katılarak hukuksal varlığına son vermiştir. Baykal’ın Genel Başkanlığı’ndaki CHP, 1994 Kurultayı’nda, cumhuriyetçilik, halkçılık, devletçilik/kamuculuk, laiklik, milliyetçilik/ulusçuluk, devrimcilik ilkeleriyle birlikte, 1976 programındaki demokratik sol ve sosyal demokrat ilkeleri korumuş, ayrıca somut politikaları güncel toplumsal sorunlara göre yenilemiştir.

Ancak bunlara rağmen, CHP yeniden açıldıktan sonra, partinin programındaki kurumsal kimlikten sık sık sapılarak sağ siyasete açılımlar yapılması; kadro ve söylem bağlamında ideolojik zemin kaymaları yaşanması; parti içi demokrasi mekanizmasının çalıştırılmaması; demokratik bir tüzüğün oluşturulmasında sıkıntıların yaşanması; tabandan tepeye doğru değil, tepeden inme bir örgütlenme modelinin geliştirilmesi; partinin yetkili organlarının çalıştırılmaması; parti içi eğitimin büyük ölçüde askıya alınması; sağlıklı bir üye yapısının oluşturulmaması; Türkiye’nin sorunlarına yönelik çözüm önerilerinin ve projelerin yeterince anlatılamaması; halkla kalıcı bir iletişimin sağlanamaması nedeniyle; bugüne kadar girdiği tüm seçimleri kaybetmiştir.

***

“Altı ok ile sosyal demokrasi / demokratik solculuk çelişen değil, bağdaşan ve birbirini tamamlayan ilkelerdir. Bu ilkeler Türkiye’yi umuda ve geleceğe taşıyacak ilkelerdir.”

Günümüzde sosyal demokrasi denildiğinde, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Batı Avrupa’daki sosyal demokrat, demokratik sol, demokratik sosyalist ve sosyalist partilerin temsil ettiği siyasal çizgi ve ilkeler kastedilmektedir.

Başka bir deyişle, kökeninde 19. yüzyıl Alman düşünürü Karl Marx olduğu halde, bazı açılardan Marx ile yollarını ayıran; Marx’ın sözünü ettiği komünizmin aksine, sınıfsız toplumu ve özel mülkiyeti tamamıyla ortadan kaldırmayı hedeflemeyen, ancak yine de sınıflar arasındaki uçurumu reformlarla asgari düzeye çekmeyi amaçlayan; özel sektörün yol açacağı adaletsizlikleri güçlü bir kamu sektörüyle, sendikal örgütlenmeyle ve emekçi sınıfın lehine düzenlenen vergi politikalarıyla dengeleyen; karma ekonomik politikaları benimseyen; ücretsiz ve nitelikli eğitim ve sağlık hizmetlerini tüm vatandaşlara sunmayı ilke edinen; kapitalizmi belli bir ölçüde frenleyerek ekonomik ve sosyal adaleti sağlamayı hedefleyen; “ortanın solu” ya da “merkez sol” olarak bilinen siyasal çizgi kastedilmektedir.

CHP’nin kurucusu ve ilk Genel Başkanı Mustafa Kemal Atatürk’ün ve ikinci Genel Başkan İsmet İnönü’nün ortaya koyduğu devrim süreçlerine baktığımızda, söz konusu devrimlerin, sosyal demokrasinin, demokratik solculuğun ve genelde sol akımların Türkiye’de gelişmesi için önemli bir zemin ve altyapı oluşturduğu açıktır.

Cumhuriyetçilik, halkçılık, devletçilik/kamuculuk, laiklik, milliyetçilik/ulusçuluk ve devrimcilik ilkeleri, sosyal demokrasi/demokratik solculuk ile çelişen değil, sosyal demokrasi/demokratik solculuk ile bağdaşan, sosyal demokrasi/demokratik solculuk için zemin hazırlayan ilkelerdir; sosyal demokrasi/demokratik solculuk da, “altı oku” tamamlayan ilkelerdir.

***

“İdeolojisiz ve ilkesiz siyaset, makam, mevki ve rant siyasetine dönüşür. Amaç kişilerin değil, davanın iktidar olmasıdır. Siyaset halk için yapılır. Popülizm, halka ve kitlelere yapılacak en büyük kötülüktür.” 

Siyaset, ideoloji ve dava üzerine kurulur; siyasetin temeli ideoloji ve dava olmalıdır. İdeolojik bilincin eksik kalması durumunda, sadece şahıslar belli başlı makam ve mevkiler için mücadele verirler; bu makam ve mevkilere gelebilirler de; ancak bu durumda ideoloji ve dava hiçbir zaman iktidar olmaz; toplum, halk ve ülke bundan hiçbir yarar sağlamaz.

Kitle partisi olmak, kimliksiz ve ideolojisiz olmak anlamına gelmez. Kitle partisi olmak, popülizm yapmayı, sermayenin partisi olmayı, emperyalist güçlerle, dinci ve şövenist ırkçı kesimlerle uzlaşmayı; din, mezhep ve etnik kimlik üzerinden siyaset yapmayı gerektirmez. Kitle partisi olmak, kitlelerin yararına halkçı politikalar üretmek anlamına gelir.

Bu çerçevede CHP’nin, tarihsel kökenlerindeki devrimci bir ruhla, idealizmle, ideolojik bilinçle, bir dava için mücadele etmesi, buna göre tutarlı kadrolar, politikalar, projeler oluşturması ve ekonomi, tarım, sanayi, teknoloji, çevre, doğa, turizm, ulaşım, iletişim, güvenlik, dış politika, göç, siyaset, hukuk, yargı, adalet, laiklik, sağlık, eğitim, kültür, sanat, bilim alanlarındaki sorunlara somut çözüm önerileri getirmesi gerekmektedir.

***

“Parti içi demokrasi sağlanmadan, Türkiye’de demokrasinin sağlanması olanaksızdır. CHP’nin halkın partisi olabilmesi için, parti yönetimindeki oligarşik yapıyı kırması zorunludur.”

Öte yanda, Türkiye’nin kurucu ve ana muhalefet partisi CHP’de parti içi demokrasi sağlanmadan, Türkiye’de demokrasinin sağlanması olanaklı değildir.

CHP’de parti içi demokrasinin sağlanabilmesi için; sınırlı bir genel merkez kontenjanı hariç, milletvekillerinin ve adayların önseçimle belirlenmesi; parti içi eğitimin etkinleştirilmesi; partinin ilkeleriyle uyumlu sağlıklı bir üye yapılandırmasının sağlanması; mahalle kongrelerinin ilçe ve il kongreleri formatında yapılmasının zorunlu kılınması ve bu kongrelerdeki usulsüzlüklerin önlenmesi; kongrelerde ve kurultayda, blok listeyle seçime gidilmesinin zorlaştırılması, çarşaf listeyle seçime gidilmesinin kolaylaştırılması; kongrelerde ve kurultayda birden fazla adaya imza verilmesinin sağlanması; partinin yetkili organlarının çalıştırılması; Merkez Yürütme Kurulu üyelerinin Parti Meclisi’nden atamayla değil, seçimle göreve gelmeleri; Genel Sekreterlik makamının yetkilerinin, örgütle bağlarını geliştirecek biçimde arttırılması; Kurultay iradesine, Parti Programı’nda ve Parti Tüzüğü’nde yer alan temel ilkelere uygun politikaların ve stratejilerin geliştirilmesi; kongre ve kurultay süreçlerinde adaylar belirlenirken, genel merkez ve belediyeler tarafından uygulanan baskı ve dayatmaların son bulması; iki genel seçimi üst üste kaybeden genel başkanın bir daha genel başkan adayı olmaması; tüzükte bu doğrultularda değişikliklerin yapılması gerekmektedir.

CHP’de tabandan tavana bir örgütlenme modeli ancak bu yolla sağlanabilir, CHP ancak bu yolla halkın partisi olabilir ve oligarşik bir yapılanmadan kurtulabilir.