Laiklik karşıtı, köktendinci, şeriatçı bir örgüt olan HAMAS’ın İsrail’e ve İsrail’deki sivillere yönelik terör eylemlerini de, İsrail’deki aşırı sağcı Benjamin Netanyahu hükümetinin Filistinli sivillere yönelik terör eylemlerini de şiddetle kınıyoruz.
HAMAS’ın böylesine büyük bir terör eylemini gerçekleştirebilecek altyapıyı İsrail istihbaratına ve İsrail Savunma Kuvvetleri’ne (IDF) rağmen nasıl sağladığı ve bu konuda daha önce neden ve nasıl önlem alınamadığı, ayrıca araştırılması ve soruşturulması gereken bir konudur.
İsrail hükümetinin, teröre karşı mücadele verirken, Filistin halkına ve sivillere zarar vermesi ve Gazze bölgesine radikal bir abluka uygulaması kabul edilemez bir durumdur.
Bölgede daha fazla Filistinlinin ve İsraillinin yaşamını kaybetmemesi için bir an önce ateşkesin sağlanması gerekmektedir.
İsrail-Filistin sorununun kalıcı olarak çözülmesi ve barışın sağlanması için, bir yandan, Birleşmiş Milletler tarafından kabul edilen İsrail’in meşru sınırlarının ve İsrail’in bir devlet olarak var olma hakkının, HAMAS ve İran tarafından tanınması; Filistin’in resmi ve meşru yönetiminin ve El-Fetih partisinin bu yönde daha fazla çaba harcaması; bir yandan da, İsrail’in işgal ettiği Filistin (batı Şeria ve doğu Kudüs) ve Suriye (Golan tepeleri) topraklarından çekilmesi ve bağımsız Filistin devletini tanıması gerekmektedir.
AKP hükümetinin anayasa değişikliği hazırlıkları, emperyalizmin Türkiye’yi yıkma planlarının bir uzantısıdır.
Bugüne kadar anayasanın laiklik; düşünceyi ifade, medya, yayın ve örgütlenme özgürlüğü; toplanma ve gösteri yapma özgürlüğü; yasama, yürütme, yargı arasındaki güçler ayrılığı ve yargı bağımsızlığı ile ilgili 2., 6., 7., 8., 9., 11., 14., 24., 25., 26., 28., 34., 138. maddelerini ihlal ederek monarşik, oligarşik, teokratik bir dikta rejimi kuran ve anayasal düzeni yıkan AKP hükümeti ile kategorik olarak anayasa müzakeresi yapılamaz.
“Yargıtay”ın “Gezi” protesto eylemleriyle ilgili cezaları onama kararı bir hukuk katliamıdır! “Gezi” protesto eylemleri anayasanın 34. maddesi tarafından tanınan bir hakkın kullanılmasıdır. “Yargıtay” bu kararıyla, anayasanın 34. maddesini yok saydığı gibi, bağımsız bir yargı organı olmadığını kanıtlayarak, anayasanın 138. maddesini de ihlal etmiştir.
“Gezi” protesto eylemleri, Türkiye’nin diktatörlüğe karşı onurlu ve barışçıl bir direnişidir. “Gezi”de gençleri katledenler, şimdi de hukuku katletmektedirler!
Son haftalarda tüketim ürünlerine ve hizmetlere yönelik uygulanan zamlar, halk düşmanlığıdır! AKP’li yöneticilerin beceriksizliklerinin ve kötü niyetlerinin faturası halka çıkartılmaktadır.
Enflasyon ve devalüasyon nedeniyle Türkiye’de asgari ücret ve emekli maaşı alanlar ve işsizler yoksulluk sınırının altındadır. Halkın yaklaşık %60’ı yoksulluk sınırının altına düşmüştür.
Kalan orta ve orta üstü sınıf, yoksulluk sınırının altına düşmemek için mücadele vermektedir.
Yüzde 1’i geçmeyen zengin bir sınıf ülkeyi baştan aşağı sömürmektedir.
Bu bozuk düzen değişmeden, ekonomik ve sosyal adalet sağlanamaz!
“Milli ve manevi değerlere zarar verdiği” gerekçesiyle, tarikatların ve cemaatlerin baskısıyla, yıllardır süren festival ve konser yasaklarına her hafta veya her ay bir yenisinin eklenmesi, Türkiye’nin teokrasiye ve din devletine doğru ilerlediğinin bir göstergesidir. Bu yasaklar anayasa tarafından tanınan hak ve özgürlüklere ve laiklik ilkesine aykırıdır.
Bazı illerde ve ilçelerde fiili bir şeriat uygulaması ve anayasal düzenin yıkılması söz konusudur.
Bu yasaklar insanların yaşam tarzına ve kültür-sanat dünyasına vurulmuş bir darbedir.
İktidar, kendi kültürsüzlüğünün ve yarattığı oto-baskının getirdiği bir kompleksle ve eziklik duygusuyla, kendi yaşam tarzını herkese dayatmaktadır.
İktidar, kendi yaşamak istediği, ancak dogmalarından ötürü yaşayamadığı şeyleri, herkese yasaklama derdine düşmüştür.
“Milli ve manevi değerlerin” ne olduğuna iktidar karar veremeyeceği gibi, bu tamamıyla göreceli ve öznel bir konudur.
Laik ve bilimsel eğitimin verildiği okullara imam atanmasını öngören “ÇEDES” projesi rezaletinden sonra, Milli Eğitim Bakanı’nın karma eğitimin zorunlu olmaktan çıkartılabileceğini söylemesi ve kızlarla erkeklerin ayrıldığı “haremlik-selamlık” bir modelin yolunu açması, Öğretim Birliği yasasına ve anayasanın laiklikle ilgili tüm maddelerine aykırıdır.
Bu açıklama eğitimin dinselleşerek ve sahte, çarpık bir ahlak anlayışına dayandırılarak ortadan kaldırılması anlamına gelmektedir. Karma eğitime karşı çıkılması psikoloji ve pedagoji bilimine de aykırıdır.
Anayasanın 24. maddesinde açıkça şu yazar: “Kimse, Devletin sosyal, ekonomik, siyasi veya hukuki temel düzenini kısmen de olsa, din kurallarına dayandırma veya siyasi veya kişisel çıkar yahut nüfuz sağlama amacıyla her ne suretle olursa olsun, dini veya din duygularını yahut dince kutsal sayılan şeyleri istismar edemez ve kötüye kullanamaz.”
Teokrasiye, şeriat devletine, din devletine geçit yok!
Muğla-Akbelen’deki doğa katliamını ve protestoculara şiddet uygulayan güvenlik güçlerini ve onlara emir verenleri şiddetle kınıyoruz.
Doğaya hükümet değil, halk sahip çıkmıştır. AKP hükümeti hem doğa hem halk düşmanıdır.
Doğanın yeşilini görmek, takdir etmek ve sevmek yerine, doların yeşiline tapan çıkarcı odaklar, ahlak ve erdem yoksunudur.
Doğa, insan ve canlılar, İslamcı kapitalistler tarafından yıllardır talan edilmektedir, yağmalanmaktadır.
Fetihçi zihniyet, doğayı, canlıları ve insanı yok etmektedir.